Peki
Emin Bey özel yaşamında nasıl bir insandı?
Ayşe
İlhan onun ikinci eşi. Ayşe Hanım'ın ilk eşi de annemin
dayısıydı ve iki oğulları vardı: Süreyya ve Işkın Bucak.
Süreyya
Ağabey ile hayatımız boyu çok az görüşebildik ama epeyce yazıştık.
Çünkü o yıllardır Amerikalı eşi Margot, çocukları ve
torunlarıyla Amerika'da yaşıyor. Sevgili Margot'dan Emin Bey'le
ilgili anılarından bahsetmesini rica ettim. O da memnuniyetle kabul
etti ve yazdı. Evliliklerinin ilk yıllarında Süreyya Ağabey ile
Ankara'da, sonra da birkaç yıl İstanbul'da yaşadılar. Tanıştığımızda Margot
Robert Kolej'de gencecik bir öğretmendi.
Ve
Margot Bucak'ın mektubu:
“Geçenlerde
Süreyya ile Emin Bey hakkında konuştuk. Anımsadıklarımız
çoğunlukla onun özel yaşamıyla ilgiliydi.
Emin
Bey (Erwin Lahn) katolikti. Viyana'da büyüdü. Babası polisti diye
biliyorum. İlk eşi Rosa Epstein yahudi idi. Emin Bey, Hitler'in
Avusturya'ya saldırmasından sonra eşinin hayatından endişe
duymaya başlamıştı. Yahudiler için tehlikeli bir ülkeydi artık
orası. O da karısıyla birlikte Türkiye'ye göç etti. 30'lu
yıllardan itibaren Türkiye'de saha çalışmalarına ve fay hatları
hakkında araştırmalara başladı. Türkiye'yi çok sevdi.
Emin
Bey'in babası aslında II. Dünya Savaşı sırasında ölmüş; o
ise “Bütün yemekleri karısı silip süpürdüğü için açlıktan
ölüp gitti zavallı!” diye şaka yapardı her zaman. Bir süre
sonra annesini de Türkiye'ye getirdi, birlikte yaşamaya başladılar.
Süreyya, “Annesi çok şişman bir kadındı.” diyor.
Karısı
Rosa Emin Bey'den büyüktü ve şeker hastasıydı. Bir süre
Süreyya ve ailesiyle aynı apartmanda oturdular. Süreyya'nın
annesi Ayşe Hanım ve Rosa burada arkadaş oldular. Aralarında
Fransızca konuşuyorlardı.Rosa'nın Yunanlı ve Avusturyalı
arkadaşları da vardı. Emin Bey Almanca dışında İngilizce,
Türkçe, İtalyanca ve Fransızca da konuşuyordu.
Yıllar
sonra Süreyya'nın annesiyle babası ayrıldılar, Rosa öldü. Bir
gün Emin Bey'le Ayşe Hanım Kızılay'da karşılaştılar. Bir
süre sonra da evlendiler. Nikah şahitleri Emin Bey'in jeolojiden
meslektaşı, iş arkadaşı olan Milli Kütüphane müdürü Adnan
Bey'di. Evlenmeden önce Emin Bey, Ayşe Hanım'ı memnun etmek için
Müslüman olmuş ve Erwin Lahn olan adını, Emin İlhan olarak
değiştirmişti. Ayşe Hanım ise Emin Bey'in bunu yapmasına izin
verdiği için sonradan çok pişman olacaktı. Yayınlarında Erwin
Lahn ismini kullanıyordu. Bununla ilgili, ben öldüğüm zaman bu
Erwin'e ne olacak merak ediyorum, diye şaka yapardı insanlara.
Emin
Bey'in annesi epey uzun yaşadı. Emin Bey ikinci evliliğinden sonra
bile her akşam yemeğini annesinin evinde, onunla birlikte yedi.
Öyle bir insandı ki, hayatı boyunca daima kendinden fedakarlık
etti ama hiçbir zaman yakınmadı. Sorumluluk üstlenmekten de
kaçınmazdı. Süreyya Robert Kolej'de okurken okul taksitlerini hep
o ödedi. Daha sonra ODTÜ'de okurken bile okul masraflarını
karşıladı. Almanlardan nefret ettiği halde, Işkın (Ayşe
Hanım'ın küçük oğlu) Almanya'da üniversitedeyken
hastalandığında yine o koştu yardımına... Süreyya onun
Amerikalıları hiç sevmediğini söylemişti ama bu duygusunu bana asla hissettirmedi. Son derece nazik bir insandı.
Klasik
Batı müziği dinlemekten hoşlanırdı. Strauss hakkında komik
hikayeler anlatırdı. Pul koleksiyoncusuydu. Çiçek yetiştirmekten,
bahçeyle uğraşmaktan büyük zevk alırdı. Fakat Ayşe Hanım
evin içinde fazla çiçek istemediğinden balkondaki kaktüs
koleksiyonuyla yetindi. Sonunda Akçay'da bahçeli bir ev
satınaldılar da bahçeli yaşama kavuştu.
Her
noelde meyveli pasta yapar, çocukluk oyuncaklarını ortaya
çıkarırdı. Sosyalist eğilimli bir Avusturya gazetesine üye olmuştu.
Akşamları Ayşe Hanım Cumhuriyet'i okurken o da kendi gazetesini
okurdu... Çarşıya pazara gidip mutfak alışverişi yapmayı çok
severdi. Aldıklarını Ayşe Hanım asla beğenmez, bayat bunlar,
pahalı almışsın, ... diye eleştirirdi.. Süreyya da, aynı şeyi
bana yapardı. Oysa biz Emin Bey'le ikimiz her çeşit Türk yemeğini
severdik. Seyyar satıcılardan yiyecek alıp yemeye bayılırdık.
Ayşe Hanım dışarda yemek konusunda da seçiciydi. Belli yerlere
gider, belli yemekleri tercih ederdi.
Meslek
hayatıyla ilgili fazla bir bilgim yok. Süreyya onun Kömür
İşletmelerinde çalıştığı söylüyor. Ben Türkiye'ye
geldiğimde ise Petrol İşletmelerinde çalışıyordu.
Meslektaşlarından çoğu masa başında oturup maaşlarını alır;
yaz aylarında Marmaris'teki kampa gider, tatil yaparlardı.
Böylelerini sevmez, jeologların mutlaka saha çalışması
yapmaları gerektiği fikrini savunurdu. Bir de fay hatları üzerine
apartman diken müteahhitlere çok kızardı.”
Teşekkürler sevgili Margot.
English
Teşekkürler sevgili Margot.
English
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder